Etiket arşivi: Oyun

Satışlarıyla Rekor Kıran Hogwarts Legacy İçin Definitive Edition Paketi Geliyor (Yepyeni İçerikler Yolda)

Warner Bros’un satışlarıyla büyük başarı yakalayan popüler oyunu Hogwarts Legacy, önümüzdeki yıl “Definitive Edition” sürümüyle yeni içeriklerle geri dönmeye hazırlanıyor.

Oyun sektörünün bilinen isimlerinden Tom Henderson’ın aktardığı yeni bir rapora göre Hogwarts Legacy’nin Definitive Edition sürümünde oyunculara 10 ila 15 saatlik ek içerik sunulacak. Bu denli uzun içeriğin bir hikâye görevi, yeni yan görevler, çeşitli aktiviteler ve yeni kıyafetler gibi detayları içereceği belirtiliyor.

Yükseltme ücreti ne kadar olacak?

Hogwarts Legacy Definitive Edition’ın çıkış tarihi olarak 2025 yılı işaret edilirken, mevcut oyun sahiplerinin bu sürüme 20 ila 30 dolar civarında bir meblağ ödeyerek yükseltebileceği de ifade ediliyor.

Hogwarts Legacy, J.K. Rowling’e yönelik boykot girişimlerine rağmen büyük bir ticari başarı elde etti. Avalanche Software tarafından geliştirilen oyun, 2023 yılının en çok satan oyunları arasında yer aldı ve günümüzde bile satış başarısını sürdürmeye devam ediyor. Yaklaşık 24 milyon kopya satarak büyük bir popülariteye ulaşan oyun, önümüzdeki yıl Definitive Edition paketiyle satışlarını daha da katlamanın peşinde.

Warner Bros’un bu başarıyı devam ettirme arzusu da doğal olarak şaşırtıcı değil. Warner Bros Discovery CFO’su Gunnar Wiedenfels, kısa bir süre önce yaptığı bir açıklamada devam oyununun öncelikleri arasında olduğunu ancak çıkış tarihinin birkaç yıl sürebileceğini söylemişti.

Peki siz Hogwarts Legacy Definitive Edition’ı satın almayı veya yükseltme yapmayı düşünüyor musunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

Orijinal Silent Hill 2’nin Yaratıcısı, Remake Versiyondan Oldukça Memnun Kalmış!

Bloober Team’in geliştirdiği Silent Hill 2 Remake, eleştirmenlerden ve oyunculardan oldukça iyi notlar almayı başarmıştı. Farklı bir kamera açısını tercih eden Bloober Team, en iyi övgüyü ise bambaşka bir yerden aldı.

2001 yapımı orijinal oyunun yönetmeni Masashi Tsuboyama, Bloober Team’in remake projesini övdü. Resmi Twitter hesabından bir açıklama yayınlayan Tsuboyama, değişen teknoloji ve oyun dünyasının anlatı konusunda da değişimler yarattığını ifade ediyor. Bunun genel bir sorun olduğunu söyleyen Tsuboyama, orijinal içeriğin ruhunu korumanın da oldukça zor olduğunun altını çizmiş.

“Bence bu remake’i kıymetli kılan şey, yeni neslin de Silent Hill 2’den tat alabilecek olması. Yaratıcısı olarak bu durumdan çok memnunum. Orijinal oyunu oynamadıysanız bile remake’ten çok tat alabilirsiniz.”

Kamera değişikliğine de değinen Tsuboyama, bu değişimin bölüm tasarımı, dövüş mekanikleri ve diğer detayları olumlu yönde etkilediğini söylemiş. “Tabii bu değişimin hikaye üzerinde bir etkisi yok” ifadelerini de kullanıyor yönetmen. Hatta Tsuboyama, 23 yıl önceki orijinal oyunun kamera açılarından kendisinin de memnun olmadığını ifade ediyor.

Nostaljik Helikopter Nişancı Oyunu Cleared Hot’ı Microprose Yayınlayacak

Kaliforniya merkezli Cfinger Games tarafından geliştirilmekte olan Cleared Hot uzun süredir radarımdaydı, çünkü bir zamanların efsane oyunu, Amiga’daki favorilerimden Desert Strike’tan yoğun biçimde esinleniyordu. Bu nostaljik helikopter nişancı oyunu artık bir yayıncıya sahip, hem de o yayıncı Microprose!

Microprose da bir dönemlerin en ünlü geliştirici / yayıncılarından biriydi aslında, hatta kurucularından biri de Civilization serisiyle ün kazanan Sid Meier’di. Aralarında Civilization (1991), Civilization II (1996), Darklands (1992), F-15 Strike Eagle (1985), F-19 Stealth Fighter (1988), Gunship (1986), M1 Tank Platoon (1989), Master of Magic (1994), Master of Orion (1993), Master of Orion II (1996), Pirates! (1987), Railroad Tycoon (1990), Red Storm Rising (1988), Silent Service (1985), ve X-COM: UFO Defense (1994) gibi isimlerin de bulunduğu bir çok ünlü oyun Microprose sayesinde kitlelere ulaşmıştı.

Aşağıdaki fragmanı izleyince siz de Electronic Arts’ın kült oyunu Desert Strike ile benzerliğini fark edeceksiniz.

İzometrik açıdan oynanan bu oyun çok büyük başarı elde etmiş, ardından Jungle Strike, Urban Strike, Soviet Strike ve Nuclear Strike gelmişti. Ama bu türde neredeyse 27 yıldır başka bir oyun görmemiştik. İşte Cleared Hot bu boşluğu dolduracak.

Cleared Hot’ın çıkış tarihi henüz belli değil.

Star Wars Outlaws’un Satışları Avatar: Frontiers of Pandora’nın da Gerisinde Kalmış

Geçtiğimiz haftalarda Ubisoft cephesinden peş peşe olumsuz haberler gelmişti, hatırlayanlar olacaktır. Önce şirketin hisse senedi fiyatlarında yılbaşından itibaren keskin bir düşüş görüldüğü ve şirketin ciddi değer kaybı yaşadığı haberi geldi. Sonra yatırımcılardan şirketin özelleşmesine yönelik talepler geldiğini öğrendik. Bu sırada Assassin’s Creed Shadows’u 2025’e ertelediklerini açıkladılar. Yani epey çalkantılı bir dönemden geçtikleri görülüyor.

Şirketin değer kaybında ve Assassin’s Creed Shadows’un ertelenmesinde etkili olan faktörlerden birisi de son dönemde çıkardıkları oyunların beklenen performansı sergileyememiş olmasıydı. Burada öne çıkan isimlerden birisi de hiç şüphesiz Star Wars Outlaws. Görülen o ki, Star Wars Outlaws satışları gerçekten de beklentileri karşılamaktan uzak bir performans sergiliyor.

GamesIndustry.biz, Birleşik Krallık için Eylül ayının en çok satan oyunlar listesini paylaştı. Bu listede Star Wars Outlaws’un 4. sırada yer aldığı görülüyor. Burada dikkat çeken bir tespitse, 2023’te çıkan Avatar: Frontiers of Pandora’ya göre Star Wars Outlaws satışlarının daha yavaş seyretmesi.

Insider Gaming de geçtiğimiz hafta oyunun ilk ayında ancak 1 milyon kopya satabildiğini paylaşmıştı. Belki kâğıt üzerinde 1 milyon yüksek bir satış miktarı gibi görülebilir ama böyle büyük bir oyun söz konusu olduğunda, işlerin pek de yolunda gitmediğine işaret eden bir sayı bu. Star Wars gibi bir markayı arkasına alan bir oyunun bunun birkaç katı satış yapması beklenirdi, fakat öyle olmadığı ortada. Zaten şirketin mali durumu ile ilgili olarak gerçekleştirilen toplantıda Ubisoft yönetimi de Star Wars Outlaws’un beklentilerin gerisinde kalan bir performans sergilediğini kabul etmişti.

Assassin’s Creed Shadows’un henüz çıkmadan tartışılan bir oyun haline geldiğini de göz önünde bulundurduğumuzda, Ubisoft için işlerin hiç de yolunda gitmediğini söylemek mümkün. Gerçi şirketin Tencent tarafından satın alınacağına dair söylentiler, hisse senedi fiyatlarını bir miktar yukarı taşımış. Fakat Assassin’s Creed Shadows başta olmak üzere önümüzdeki yıl çıkacak oyunları beklenen performansı sergileyemezse, şirket için önemli bir kırılma yaşanması kuvvetle muhtemel. Bakalım Ubisoft bu sıkıntılı dönemi ne zaman geride bırakacak veya daha önemlisi geride bırakabilecek mi.

Silent Hill 2 – İnceleme

Oyun dünyasının sanatsal bir karşılığının olması gerekliliğinin veya “oyunlar bir sanat eseri midir, değil midir” tartışmasının temelinde yatan unsurlardan biri olduğunu düşünüyorum Silent Hill 2’nin. Nasıl olmasın? 2001’deki orijinal oyundan söz ediyorum tabii ki ama Silent Hill 2’yi basmakalıp sözcüklerle, ona bir şaheser demeden nasıl anlatabilirim ki? Silent Hill 2 sadece bir oyun olarak değil, oyuncuya tattırdığı duygusal ve zihinsel karşılıklarla derin bir psikolojik yolculuk olarak ele alınmayı hak ediyor. James Sunderland’in kayıp eşine olan yolculuğu her adımda daha derin bir varoluşsal sorgulamaya dönüşürken nasıl ki bir yağlıboya tablosuna bakarken kaybolduğunuz hissini yaşıyorsanız, Silent Hill 2 de sizde benzer bir etki yaratıyor.

Başlangıç aşırı derecede subjektif oldu, farkındayım, fakat seriyi şekillendirmiş olmasından ziyade oyun türü için kendi tanımlarını yaratmış olması açısından da Silent Hill 2’nin devrimsel bir oyun olduğunu söylemek hiç zor değil. Yarattığı klostrofobik atmosfer, oradan oraya koştururken sağda solda duyduğunuz çıtırtılar, oyun dünyasının kurgulanış şekli ve yarattığı baskı neticesinde sunduğu “korku” ve “gerilim” teması Silent Hill 2’nin benzer oyunlardan kendini sıyırdığı tarafı olmuştur hep.

23 sene önce çıkan bir oyundan söz ederken bu kelimeleri kullanıyor olmak aslına bakarsanız biraz da geçmişe özlem olabilir. Kim bilir belki de oyunu değil de o zamanlarda hayal gücümüzle kurduğumuz dünyaları özlüyoruzdur. Zira teknik olarak sınırlı imkanlara sahip olmak bunu biraz körüklüyordu eskiden; artık karakterlerin bütün hislerini veya bulunulan ortama ait bütün derinliği yaşatabiliyorlar. Kuracak hayal bile bırakmadılar …yapımcılar

İşte tüm bunların ışığında Bloober’ın Silent Hill 2’sini nasıl karşılayabileceğimi tahayyül ederken hep bir çekince vardı aklımın bir köşesinde. Remake’leri yapılan oyunların makus talihidir bu aslında; orijinale ne kadar sadık kalabileceklerini bilemezsiniz ve gözünüzde büyüttüğünüz haliyle o oyun sizin için aslında bir tabudur. Burada çok fazla tartışmanın yaşanacağını zannetmediğim için genelleme yapmaktan çekinmiyorum, şöyle ki; Silent Hill 2, remake’inin yapılması en tehlikeli oyunlardan biriydi. Bloober Team’in bunu üstlenmesi bile büyük bir cesaret örneğiyken neticede çıkardıkları ürüne baktığımızda hayrete düşmemek mümkün değil. Bir Silent Hill 2 aşığı olarak daha oyunun grafiklerine, hikayesine falan geçmeden yazının hemen başında gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, yapılmış en iyi remake Silent Hill 2’dir ve yapımcılar inanılmaz bir iş başarmışlardır.

Acı ve Yalnızlık Kozasına Sarılı Şekilde, Bekliyorum

Konunun temelinden başlayacak olursak; Silent Hill 2, üçüncü kişi görüş açısından karakterinizi yönlendirdiğiniz bir aksiyon / bulmaca macera oyunu. Kahramanımız James Sunderland üç yıl önce ölen eşi Mary’den bir mektup alır ve onu Silent Hill kasabasındaki “özel yerlerinde” beklediğini öğrenir. Bu noktada James her ne kadar inanamasa da Silent Hill’e gider ve eşini aramaya başlar. Konunun özü aslında bu ama James biraz hödük bir karakter olduğu için onun “ya Silent Hill’in her yeri bizim için özel, nereden bulucam ben şimdi bu kadını, acaba gölün kıyısındaki o parkı mı demek istedi?” diye başlayıp kasabanın başından sonuna, girilmeyen delik bırakmayıncaya kadar her yeri alt üst etmesi üzerine bir hikâye ilerleyişi var.

Lokasyon olarak Silent Hill bir göl kenarı kasabası ve standart bir şehir yaşamında bulunabilecek her türden mekân burada var. Oyuna kasabaya paralel devam eden bir otoyolun kenarındaki tuvalette başlıyorsunuz, ormanın içine doğru patikayı takip ettikten sonra mezarlığın içinden geçip az ileriden sola döndüğünüzde asfalt caddeler sizi karşılıyor. Restoranından tutun da benzin istasyonuna kadar gayet muntazam yerleşik bir kasaba, fakat tek bir kusur var, o da yoğun bir sis ve sokaklarda bir kişi dahi göremiyorsunuz. İlk hedef olarak belirlediğiniz istikamet Rosewater Park’ı, ama oraya da doğrudan gidilen yollar ya yok olmuş ya da yüksek demir tellerle engellenmiş vaziyette. Duvarlardan atlayarak veya türlü binaların içerisinden geçerek bir şekilde yolunuzu bulmanız gerekiyor.

İşte oyundaki genel ilerleyiş yapısı da bunun üzerine kurulu; hikâyenin sürekliliği içerisinde James bir yere gitmesi gerektiğinde orayı haritasında işaretliyor ve siz de elinizden geleni ardınıza koymuyorsunuz. Remake’deki harita kullanımı bu noktada orijinal oyundan çok daha aktif olmuş; aslında buna bir yaşam kalitesi geliştirmesi demek daha doğru olacaktır. Yol üzerindeki bazı kilitli kapılar veya geçilemez yerleri James haritasına not ediyor. Bunların bazılarını ya kırmızıyla karalayarak açılmaz kapı gibi belirtirken bazılarını da düz kırmızı çizgi ile çekip “ilerleyen süreçte açılabilir, bir şekilde arkadan kilitlenmiş olabilir” şeklinde ifade ediyor. İlerledikçe James’in haritayı ne şekilde kullandığını çözüyorsunuz ve binaların içerisinde ona göre ilerleyebiliyorsunuz. Ek olarak oyunda karşılaştığınız bulmacaları veya önemli bir şeyi James yine haritasına not ediyor ve herhangi bir aktivitede ilerleme kat ettiğinizde gayet düzgün bir şekilde buraları güncelliyor. Dahası bir bulmacayı çözdüğünüzde veya herhangi bir kilit kombinasyonu keşfettiğinizde doğrudan haritanın üzerine sayıları ve kodları yazıyor, siz de boşu boşuna “şifre neydi” diye düşünmek zorunda kalmıyorsunuz.

Bununla birlikte oyunda çok fazla bulmaca var. Bu bulmacaların çoğu sizi bir anahtarla veya bir şifre ile ödüllendiriyor ve oyundaki ilerlemeyi bu şekilde sağlıyorsunuz. Zaten hangi binaya girerseniz girin ilk birkaç odanın birinde mutlaka o binanın temasına uygun şekilde hazırlanmış bir ana bulmaca ile karşılaşıyorsunuz. Örneğin, hastanedeki bulmaca üç farklı hastanın bilekliklerini bulup bunların hepsini tek bir bulmacada birleştirmeniz üzerine kurgulanmış. Her bilekliği hastanenin farklı köşelerinde, yine farklı bulmacalar çözerek topluyorsunuz ve en sonunda bir yerde kullanıp bir anahtar elde ediyorsunuz. Bu anahtar normalde girilemeyen bir kapıyı açıyor ve hikâye bu şekilde ilerleyebiliyor. Benzer bulmacalar apartmanda da var, otelde de var, hemen hemen her yerde var.

Biliyorum, Sana Asla Affetmeyeceğin Korkunç Bir Şey Yaptım

Bulmacaların çeşitliliği ve zorluğu açısından oyun fazlasıyla insaflı davranmış. Başlangıçta üç farklı zorluktan birini seçiyorsunuz oyun boyunca buna paralel şekilde farklılaşan bulmacalarla karşılaşıyorsunuz. Zoru çok zor değil, kolayı ise “şuna bas, şimdi üç ekle buna bas” düzeyinde ve tabii ki kolay ve zor bulmacaların cevapları aynı değil. Zor bulmacaları başardığınızda aldığınız tatmin hissi yerinde. Çeşitlilik tarafında ise orijinal oyuna sadık kalınmaya çalışılmış. Bazı bulmacalar birebir aktarılırken, bazılarının üzerinden geçilmiş veya tamamen değiştirilmiş. Referans olması açısından apartmandaki 3 para bulmacası ve hastane asansöründeki anons duruyor.< /p>

Yalnız bulmacalar için söylemek istediğim en tatlı şeyi yapımcıların orijinal oyuna yaptığı göndermeler oluşturuyor. Koridorlarda gezerken bazı yerlerle etkileşime girebileceğinizi fark ediyorsunuz. Bakıyorsunuz, herhangi bir bulmaca yok, resmen düz bir duvar veya bir zincir parçası. Tıkladığınızda ekran anlık bir parazitlenip geri geliyor ve eğer orayı orijinal oyundan hatırlıyorsanız, oyun orada kamera açısını da benzer şekilde değiştirdiği için, bir anlık ürperiyorsunuz …ben ürperdim en azından. Buraları yaşamayı size bırakıyorum. Neler olduğunu söylemeyeceğim, ama harika detaylar. Bloober’dan orijinal oyuna karşı anlık fakat çok hoş saygı duruşları.

Aksiyon tarafında ise yapımcıların yine tadında bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Serde erkeklik olduğu için sadece bulmacaları değil aksiyonu da zor ayarda oynuyorum ve en basit yaratıklar bile bir noktada meydan okumaya dönüşebiliyor. Kolay zorlukta sopayla 2-3 vuruşta ölen yaratıklar zor ayarda 4-5 tabanca mermisi ile anca devriliyorlar ve taktiksel oynamanızı gerektiriyor her biri. Aynı anda birden fazla yaratıkla aynı odada olduğunuz yerlerde mutlaka kıyıdan köşeden geçip fark edilmemeye çalışabilir veya zorunda değilseniz savaşmamayı tercih edebilirsiniz. Zira zorluk arttıkça etrafta bulduğunuz ekipmanların sayısı da ciddi düzeyde azalıyor.

Burada Yatarken Kendimi O Kadar Zavallı ve Çirkin Hissediyorum Ki…

Yaratık tiplerinde ve sayısında ekstraya gitmemiş Bloober; orijinal Silent Hill 2’deki yaratıklar yine yerli yerinde duruyorlar. Görselliklerinde ise elbette ki 23 senenin üzerinde birtakım oynamalarda bulunulmuş. Hoşuma giden tarafı Silent Hill’in sisli halindeki yaratıklarla alterasyona uğradığı zaman karşılaştığınız yaratıklar arasındaki geçişte olmuş. Zaten alterasyona uğrayan ve paslanan Silent Hill yeterince ürkütücü ve gergin değilmiş gibi, bir de yaratıklar buna adapte olunca ortaya deri giyen latex’li hemşireler çıkmış. Evet, yanlış okumadınız. Az önce beyaz beyaz, ortalıkta elinde su borusuyla dolaşan hemşireler Silent Hill boyut değiştirince ellerinde bıçak savurmaya başlıyorlar. Ve bu sado mazo hal bir anda bütün yaratıklara sirayet ediyor; yerlerde sürünerek gezen Lying Figure’lerin modellemeleri sağında solundan çiviler çıkacak şekilde değişiyor, mankenler tayt giymeye başlıyorlar falan. Daha neler neler.

Silent Hill 2 aslında James’in odak noktada yer aldığı, yaşanan olayların da kendi iç dünyasıyla ilişkilendirildiği bir oyundur. Yaratıklar ve oyun boyunca karşılaşılan türlü karakterler aslında James’in zihinsel ve duygusal durumlarının birer yansımasıdır. Silent Hill 2’deki yaratıkların her biri James’in yaşadığı travmalar, bastırdığı suçluluk duyguları ve içsel çatışmalarla doğrudan bağlantılıdır. Silent Hill 2’nin dünyası bu şekilde semboller ile örülüdür ve bu da oyunun benzersiz bir deneyim sunmasını sağlar. Örneğin Piramit Kafa. Artık literatüre yerleşmiş bir korku unsuru olarak bile sayabileceğimiz bu yaratık James’in yaptığı hatalar ve karanlık seçimlerin somutlaşmış halidir. Piramit Kafa’nın sürekli James’i takip etmesi, geçmişindeki suçluluk duygusundan kaçamayacağını ifade eder. Benzer şekilde Maria da karısı Mary’nin yansımasıdır, fakat çok daha kadınsı ve şehvetlidir. Yıllarca karısının hastalığı sırasında ona karşı duyduğu hayal kırıklığını Maria’da telafi etmeye çalışır.

Bu Yüzden Artık Kendin İçin Yaşamanı İstiyorum

Grafiksel olarak oyun yaşatmak istediği atmosferi mükemmel bir biçimde ortaya koyuyor. Çoğunluğu zaten karanlık ve dar koridorlarda geçen oyun korku unsurunu yaşatmak için eline geçirdiği bütün fırsatı kullanıyor. Buna uygun çok sahne hazırlanmış oyun içerisinde; cızırtılı ve yanıp sönen bir florasan lambanın altından geçen bir yaratık veya sokaktaki bir arabanın patlayan farları ile aniden kararan ortamlar. İç mekanlar ve dış dünya mükemmel tasarlanmışlar, fakat karakter animasyonları ve bilhassa da modellemelerine alışmak, eski Silent Hill 2 oyuncuları için biraz zor olabilir. Laura’yı ya da Maria’yı önceden tanıdığınız için yeni yüzlerini ve seslerini biraz sindirmek gerekli. Ama tabii ki bu modellemelerin kötü olduğu anlamına gelmiyor; aksine, Eddie’nin yağlı pis suratının parlamaları falan dehşet olmuş.

Ne var ki orijinal Silent Hill 2’de bazı anahtar yerlerde yer alan diyalogların yeni oyuna aktarılışında birkaç yeri pek beğenmediğimi söylemeliyim. Örneğin Remake’in fragmanını ilk kez gördüğümde, Maria’nın James ile parmaklıklar ardında konuşurken seslendirmesini çok yadırgamıştım ve sırf o yüzden Maria’ya biraz mesafeli kalmıştım. Hatta sadece bu bile oyunun bütününü sorgulamama sebep olmuştu. Hala da pek benimseyemedim Maria’yı. Oyun piyasaya çıkana kadar bunun düzeltileceğini ummuştum hep içten içe ama öylece kalmış, sağlık olsun. Onun haricinde asıl önemli olan, karakterlerin vermek istediği duyguların doğru aktarılması durumunu yapımcılar çok iyi başarmışlar.

James… Beni Mutlu Ettin…

Ne yalan söyleyeyim, remake’in bu kadar iyi yapılmasını ummuyordum. En baştan beri bize güzel anılarımızı hatırlatacak, “bugün yapılsaydı acaba nasıl olabilirdi” dedirtecek bir gösteri olmasını umarken tam bir ziyafet ile karşılaştık. Beklediklerimin tamamını fazlasıyla aldım. Hem Silent Hill 2’nin adına hürmet, hem de başlı başına kendi içerisinde bir oyun olarak sunduğu deneyim bambaşka. Bu tarz bir oyunun günümüzde çok fazla karşılığı olmadığı için onu ancak kendisiyle kıyaslayabiliyorum (geri çekilin RE’ciler). Silent Hill 2’nin bendeki yeri apayrı ama Remake’in de kendine özel bir yeri kesinlikle olacak.

Oyun Terapisi Nedir?

Çocuklarda görülen davranışsal, duygusal bozuklukların ve ruhsal rahatsızlıkların bu alanda eğitim almış uzman kişilerce oyun ve oyuncaklarla iyileştirilmesidir.

Oyun terapisi Amerika merkezli Oyun Terapisi Derneği’nin (Association far Play Therapy) sitesinde; “Eğitimli oyun terapistlerinin, danışanların psikososyal sorunları engellemelerine ya da çözmelerine, ideal büyüme ve gelişimi gerçekleştirmelerine yardımcı olmak amacıyla oyunun terapötik gücünden yararlandıkları ve kişiler arası bir süreç tesis etmek için kuramsal bir modelin sistemli bir biçimde kullanılması” olarak tanımlanmıştır.

İngiltere merkezli Oyun Terapisi Derneği (British Association far Play Therapist) ise; “Çocukların davranışlarını değiştirmede, özgüvenlerini geliştirmede, sağlıklı ilişkiler kurmasında çocuklara yardımcı olan etkili bir terapi” şeklinde tanımlamıştır.

Oyun Terapisinin Tarihi Süreci

-Freud “terapötik oyun” ifadesiyle ilk bahseden kişidir. Teknik olarak kullanan ilk kişi ise Anna Freud’dur.

-Psikanalizden kaynaklanan oyun yaklaşımlarından sonra ikinci ana gelişme David Levy’nin geliştirdiği “salınım boşaltım terapi (release therapy)” tekniğidir.

-Üçüncü önemli akım Jesse Taft ve Frederic Allen tarafından ilk çalışmaların yapıldığı İlişki Merkezli Oyun Terapileri’dir.

-Kuklanın psikoterapide ilk kullanımı 1935’li yıllarda Bender ve Waltman tarafından yapılmıştır.

-Dora Kalff, geliştirdiği tekniğe Kum Terapisi adını vermiştir.

-1960’lı yıllarda Virginia Axline, Yönlendirmesiz Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-Ann Jernberg ve asistanı Phyllis ise Theraplay yöntemini geliştirmiştir.

-1970’li yıllara gelindiğinde Viola Brody, Gelişimsel Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-1990’lı yıllarda ise önemli gelişmeler yaşanmıştır. Gary Landreth Çocuk merkezli Oyun Terapisi’ni, Byron Norton ve Carol Norton Deneyimsel oyun Terapisi’ni, Susan Knell ise Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-2000’li yıllarda ise Terry Kotman Adlerian Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

Çocuklarda Neden Oyun Terapisi?

Çocuklar kendilerini kelimelerle ifade etmekte zorlanırlar. Çünkü hem kelime hazneleri dardır hem de sözel ifadeyi gerektiren bilişsel süreçleri gelişim aşamasındadır. Yetişkinler için konuşmak neyse çocuklar için de oynamak odur.

Çocuk Merkezli Oyun Terapisi kurucusu Garry Landreth: “Kuşlar uçar, balıklar yüzer ve çocuklar oynar.”sözü ile bu durumun doğallığını bizlere anlatmıştır.

Yine, Garry Landreth: “Oyun çocuğun dili, oyuncaklar ise kelimeleridir.” sözü ile çocukların oyuncakları kullanarak iç dünyalarını oyuna yansıttıklarını ve oyuncaklar yoluyla iç dünyalarındaki karmaşayı çözebildiklerini bizlere eşsiz üslubu ile anlatmıştır.

Hangi Yaş Grubunda Oyun Terapisi Kullanılabilir?

02-12 yaş aralığındaki çocuklarda kullanıldığı kabul görür. Sembolik oyunun (mış gibi oynama) başladığı 18-24 ay civarından bilişselliğin ön plana çıkmaya başlayıp oyun oynamadan uzaklaşıncaya kadar, genelde erkeklerde 10-12 kızlarda 9-11 yaşa kadar uygulanabilir.

İçinizdeki Çocuk Yaşadıkça İse Hayat Boyu…

Oyun Terapisi Hangi Durumlarda Kullanılır?

Oyun Terapisi ile çalışılabilecek birçok durum ve bu terapiden faydalanabilecek birçok çocuk grubu vardır. Aşağıda bunlara örnekler verilmiştir:

-Ağlama Krizleri

-Aşırı Öfke ve Saldırganlık

-Aile İçi Çatışmalar

-Boşanma Sonrası Adaptasyon

-Okula Uyum Problemleri

-Ayrılık Kaygısı ve Bağlanma Problemleri

-Tırnak Yeme ve Parmak Emme

-Emzik Bırakamama

-Alt Islatma/Kaka Tutma

-Kardeş Kıskançlığı

-Yas ve Travma

-Özgüven ve Çekingenlik

-Korku ve Kaygı

-Evlat Edinilme

-Uyku ve Yeme Bozuklukları

-Sosyal Beceri Sorunları

-Çocukluk Mastürbasyonu

-Uyum Problemleri

-Davranış Problemleri

-Duygusal Problemler

Oyun Terapisi Çocuklara Nasıl Faydalar Sağlar?

Oyun Terapisi ile elde edilen faydaların çeşitliliği ve kapsamı değişkenlik gösterebilir. Örneğin çocukların yaşları, yaşadıkları sorun ve terapistin uyguladığı yöntem bu farkları oluşturan faktörlerdendir.

Her çocuğun kendine özgü ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda elde ettikleri faydalarda birbirlerinden farklı olabilir. Ancak Oyun Terapisi ile elde edilebilecek faydalara genel olarak aşağıdakiler örnek olarak verilebilir:

-Duygularını tanırlar ve doğru şekilde ifade etmeyi öğrenirler -Özgüvenleri güçlenir

-İhtiyaçlarını doğru ifade etmeyi öğrenirler

-Olumsuz duygularını kontrol etmeyi öğrenirler

-Sorumluluk bilinçleri gelişir

-Kurdukları oyunlarla sorunlarını yeniden yapılandırırlar ve farklı bakış açısıyla bakabilir hale gelirler

-Başa çıkma yöntemlerini güçlendirip geliştirirler

-Sosyal becerileri gelişir

-Korku ve kaygılarının üstesinden gelebilirler

Oyun Terapisi Etkinliği Nasıl Artırılabilir?

-Oyun Terapisi görüşmelerine çocuğun düzenli katılımı sağlanmalıdır.

-Terapi çıkışında çocuğa neler yaptığı sorulmamalıdır. Sorulan sorular ve açıklama yapma gereği hissetmesi çocuk üzerinde baskıya neden olabilir.

-Çocuk yönlendirilmemeli veya hızlanması için acele ettirilmemelidir. Çocuk kendini hazır hissettiğinde istediği konuyu kendi hızıyla terapi içerisinde çalışmaya başlar.

-Çocuğunuz hakkında anlatmak veya sormak istediklerinizi terapiste çocuğunuzun yanında sormayın. Sorularınız ve anlatmak istedikleriniz için ayrı bir ebeveyn görüşmesi gerçekleştirilmelidir.

-Terapide sağlatım sürecine girmeden önce çocuğun sorunlarında artış görülmesi normaldir. Sakin kalınmalı, çocuğun süreci yarım bıraktırılmamalı ve akla takılan sorular çekinmeden terapiste sorulmalıdır.

Xbox Game Pass’a bir yeni abonelik seçeneği daha geldi

Ağustos 2024’ün sonlarına doğru Microsoft, popüler Game Pass Programı’na yeni bir seçenek ekleyerek Xbox Game Pass Standard’ı test etmeye başladı. Kısa bir süre sonra bu yeni katman, desteklenen bölgelerdeki tüm Xbox kullanıcıları için erişime açıldı.

Daha önce bu yazımızda konuyu ele almıştık: Xbox Game Pass’e iki yeni abonelik seçeneği daha geliyor

Xbox Game Pass Standard: Özellikler ve Fiyat

Xbox Game Pass Standard’ın aylık abonelik ücreti 14,99 dolar (Türkiye fiyatı 249 TL) olarak belirlendi. Bu ücret karşılığında kullanıcılar yüzlerce konsol oyununa, çevrimiçi çok oyunculu oyunlara ve bazı oyunlarda %50’ye varan üyelere özel indirimlere erişim sağlayabiliyorlar. Ancak, Xbox Game Pass Ultimate’den farklı olarak Standard, EA Play, Xbox Cloud Gaming ve PC oyunlarına erişim sunmuyor. Bu ek avantajlara sahip olmak isteyenlerin Xbox Game Pass Ultimate için aylık 309 TL ödemesi gerekiyor.

Game Pass Programı: Karmaşık Kademeler ve Seçenekler

Game Pass’in yedi yıl önceki lansmanından bu yana, program çeşitli kademe ve seçeneklerle daha karmaşık bir hale geldi. Bu kadar çok seçenek yeni kullanıcılar için kafa karıştırıcı olabilir. Microsoft, bu kademeleri daha anlaşılır hale getirmek için her bir Game Pass paketinin sunduğu avantajları detaylı olarak gösteren bir infografik yayınladı.

Game Pass Katmanları

PC Game Pass (209 TL / ay): Yalnızca PC oyuncuları için tasarlanan bu paket, onlarca PC oyununa ek olarak EA Play aboneliğine ekstra ücret ödemeden erişim sağlar. Eğer sadece PC’de oyun oynuyorsanız, bu sizin için en uygun seçenek olacaktır.

Game Pass Core (175 TL / ay): Xbox’ta, yani sadece konsolda arkadaşlarıyla çevrimiçi oyun oynamak isteyenler için ideal bir seçenek. Uygun bir aylık ücretle çevrimiçi çok oyunculu erişim, oyunlarda özel indirimler ve Game Pass kütüphanesinden 25 oyuna ücretsiz erişim sağlanıyor. Xbox Live Gold’un gelişmiş bir versiyonu olarak düşünebilirsiniz.

Game Pass Standard (249 TL / ay): Standart kademe, sadece konsol oyunlarından en iyi şekilde yararlanmak isteyen ve fazla harcama yapmak istemeyenler için tasarlandı. Yüzlerce konsol oyununa, özel indirimlere ve çevrimiçi çok oyunculu oyunlara erişim sağlar. Eğer Microsoft’un oyunlarına ilk günden erişim gibi bir önceliğiniz yoksa, bu seçenek size uygun olabilir.

Game Pass Ultimate (309 TL / ay): Microsoft’un sunduğu en kapsamlı paket olan Ultimate, konsol ve PC oyunlarının yanı sıra Xbox Cloud Streaming, EA Play, özel indirimler ve yeni çıkan oyunlara ilk günden erişim gibi birçok avantaj sunuyor. Bu paket, hem konsol hem de PC üzerinde oyun oynayan ve bulut üzerinden oyun oynamak isteyen kullanıcılar için ideal.

Steam kullanıcılarının beklediği özellik nihayet geldi

Bu yılın başında, Steam platformu aile üyelerinin oyunları paylaşmasını sağlayan yeni bir özellik için beta testlerine başlamıştı. Ve şimdi bu Aile Paylaşımı özelliği, herkes için açıldı. Artık beş aile üyesine kadar bir gruba davet edilip, paylaşılan bir aile kütüphanesine erişim sağlanabiliyor. Her kullanıcı, bu kütüphanede yer alan oyunlar için kendi kayıt dosyalarını oluşturabiliyor ve bireysel başarılarını toplayabiliyor.

Aynı Anda Oyun Oynama İmkanı

Bu yeni aile paylaşımı özelliğinin en dikkat çeken yönü, aynı anda birden fazla kişinin aynı kütüphaneden oyun oynayabilmesi. Eğer bir oyunun birden fazla kopyasına sahipseniz, aynı oyunu birden fazla kişi eş zamanlı olarak da oynayabiliyor. Steam, hangi oyunların aile paylaşımına uygun olduğunu gösteren bir liste sunuyor.

Çocuklar İçin Güvenlik ve Kontrol

Steam Aileleri, aile üyelerinin birbirleri üzerindeki kontrolünü de artırıyor. Özellikle ebeveynler, gruptaki çocukların platformda ne yapabileceğini izleyebiliyor ve sınırlandırabiliyor. Steam’in eski Aile Görünümü özelliği bu sistemin bir parçası olarak devam ediyor ve ebeveynlere, çocuklarının mağaza, topluluk ve sohbet erişimini kısıtlama imkanı sunuyor. Aynı zamanda oyun süresi sınırlamaları koyulabiliyor ve bu sürelerin uzatılmasına onay verebiliyor. Eğer şifre kaybolursa, çocukların hesaplarını kurtarma yetkisine de sahipler.

Aile Grubu Kullanım Kısıtlamaları

Ancak bu aile paylaşımı her zaman ev ortamını yansıtmayabilir. Steam’in bu konuda bazı kısıtlamaları bulunuyor. Örneğin, bir yetişkin istediği zaman aile grubundan ayrılabilir, ancak yeni bir aile grubuna katılmak ya da yeni bir grup oluşturmak için bir yıl beklemesi gerekir. Ayrıca, aynı aile grubuna dahil olabilmek için Steam hesaplarının aynı ülkede bulunması şart.

10 yıl öncenin bir anda kaybolan efsanesi Flappy Bird geri döndü

10 yıl önce Flappy Bird isimli bir mobil oyun, her ne kadar çok büyük bir hite dönüşmüşse de, aslında bir oyun tasarım öğrencisinin sadece birkaç saat içinde kodlayıp, üstelik de başka oyunlardan grafik öğeleri çalarak geliştirdiği “aşırı” basit bir oyundu.

Oyun geliştiricileri için, sadece bir kaç saatte hazırlanabilecek bu oyun, o dönem Maddona’nın Twitter’dan “çok saçma bir oyun buldum” tarzı bir duyuru yapması nedeniyle aniden fenomen olmuştu ve bu şöhret oyunun yapımcısı olan gencin hesabına her gün 50 bin dolar girmesiyle sonuçlanmıştı.

Birkaç hafta içinde milyonlar kazanan genç arkadaşımız, ardından gelen süreçte çok fazla alayla karşılaşıp üzerine de oyunda kullandığı assetlerin çalıntı olması nedeniyle dava tehditleri aldığı için oyunu uygulama mağazalarından geri çekmek zorunda kalmıştı. Aslında genç yapımcı sadece yeni öğrenmeye çalıştığı GML kodlama dili üzerinde alıştırma yapmak isterken bu oyunu hazırlayıvermişti.

Yasal sorunları yendi, sahalara geri döndü!

Yapımcı genç şimdi “yasal sorunları çözmemin ardından Flappy Bird’ü onu seven yüz milyon oyuncuya geri veriyorum” açıklamasıyla oyunun geri döneceğini açıkladı.

Yeni Flappy Bird oyununda orijinal kuşun yanı sıra Peng, Quirky, Tekno ve Trixy gibi yeni karakterler de yer alacak. Bu karakterler yeni alanlar ve hatta yeni oyun modlarıyla birlikte sunulacak.

Henüz oyunun uygulama mağazalarında ne zaman yerini alacağına dair bir bilgiye sahip değiliz. Ama çok fazla beklemek zorunda kalmayacağımıza eminiz. Bakalım yeni versiyon, eskisi kadar popüler olacak mı ve yapımcısına yeni milyon dolarlar kazandırabilecek mi?

Tecno Spark 20 Pro+ İnceleme

Şimdi cebimde 15 bin lira para var ve bununla hangi telefonu alacağım konusunda kararsızım diyorsanız bu video size seçim yapmanız konusunda yardımcı olabilir. Elimde şu an TECNO’nun Spark serisinden yeni bir model olan SPARK 20 Pro+ var ve bu telefon özellikle tasarımıyla orta segment modeller arasında dikkat çekiyor. Ancak yine de bu paraya değer mi, ne gibi özellikleri var, gün sonunda sizi tatmin eder mi; tüm bu soruların cevaplarını ve fazlasını bu bölümde bulacaksınız.

TECNO’nun SPARK serisi telefonları uzun zamandır piyasada beğeni topluyor. Serinin telefonları uygun fiyat politikasıyla da orta segment için adını duyuran modeller olarak dikkat çekiyor bildiğiniz gibi. Marka, şimdi serinin son telefonu olan SPARK 20 Pro’nun daha da geliştirilmiş versiyonu olan SPARK 20 Pro+ ile geldi. Yeni telefon, her şeyden önce Premier bir tasarım sunmayı amaçlıyor. Ancak tüm cazibesi lüks görünümüyle sınırlı değil. Çift taraflı kavisli ekranı, ince formu, kameraları, yüksek oyun performansı vermesi için tasarlanmış işlemcisi ve diğer gelişmiş özellikleriyle SPARK 20 Pro+ orta segmentte görmeye çok alışık olmadığımız bir telefon olmuş.

TECNO SPARK 20 Pro+’ın Tasarımı Nasıl?

Öncelikle her zaman olduğu gibi söze tasarımla başlayalım istiyoruz. TECNO, SPARK 20 serisiyle elegant bir çizgi yaratmaya odaklanmıştı. Serinin son modeli SPARK 20 Pro+ ile bu hedefinde üst noktaya ulaştığını görüyoruz. Pro+ edisyonu, serinin önceki modellerinden farklı olarak 6.78 inç boyutunda ekranı çift kavisli bir ekran tasarımı ile ekran kenarlarının oldukça inceltildiği bir formda karşımıza getiriyor. Ayrıca arka yüzdeki kamera adası da yuvarlak bir forma dönüşmüş. Bu yeni tasarım, Pro+ edisyonunu, kalın çerçeveli boxy tasarıma ve dörtgen kamera adasına sahip önceki modellerden keskin şekilde ayırıyor ve yepyeni bir telefona dönüştürüyor. Bu da telefonu tasarım anlamında daha premium bir havaya sokmuş.

Telefon, Orbit Siyahı, Ayışığı Beyazı, Yıldız Tozu ve Magic Skin 2.0 Yeşili olarak isimlendirilmiş 4 farklı renk seçeneğiyle piyasaya çıkıyor. Magic Skin 2.0 ismi verilen yeşil versiyonda telefonun arka yüzü suni deri ile kaplanmış olarak geliyor bu arada. Deri kaplı telefon sevenler için güzel bir seçenek.

Telefonun kalınlığı 7,55 mm. Hem önden kavisli ekranı, hem de arkadaki kavisli kapağı sayesinde avuç içinde tutarken çok ince bir telefon hissi uyandıran modelin ağırlığı da sadece 174 gram.

SPARK 20 Pro+’nun ön kamerası, ekranın içine delik tasarımıyla yerleştirilmiş. Bu kamera deliğinin üzerinde dinamik ada uygulamasının çalıştığını da vurgulayalım. Bu dinamik ada, yüz tanıma, telefonu şarja taktığınızda gibi bazı noktalarda kendini belli ediyor. Bunu Ayarlar menüsünden Ekstra Özellikler kısmında göreceğiniz Dynamic Port kısmından belirleyebiliyorsunuz. Güzel bir dokunuş olmuş.

Dediğimiz gibi SPARK 20 Pro+ çok ince bir telefon. Elbette ses açma ve güç butonu da buna göre tasarlanmış ve bu tuşlar da ince şekilde telefonun sağ kenarına yerleştirilmiş. Telefonun USB-C portu ve SIM kart çekmecesi de altında yer alıyor. Bu çekmecede 2 SIM kartınız için de yer var, ancak microSD kart desteği maalesef yok. Yani bu telefonun hafızasını fiziksel olarak artıramıyorsunuz.

Hoparlörler ise çift taraflı. Hem üstte hem altta yer alıyor. Güzel bir ses çıkışına sahip. DTS ve Hi-Res Stereo ses sistemi var ve öte yandan hoparlörler, Stereofonik Ses teknolojisi ile telefon ekranını ters çevirdiğinize, sağ ve sol yönü kendisi tespit ediyor. Böylece ses çıkışının sağ ve sol kanalını daima ekranın size bakan yönüne göre ayarlıyor. Sese dayalı bir diğer güzel yanı ise, Volume Plus özelliğinin bulunması. Volume Plus, telefonunuza gelen aramalarda ses açma tuşuna basılı tutarak mevcut ses düzeyini yüzde 200 oranında artırma olanağı tanıyor. Bu da gürültülü ortamlarda rahat bir telefon konuşması yapabileceğiniz anlamına geliyor.

Tasarım konusunda son olarak, telefonun suya ve toza dayanıklılık konusunda IP53 sertifikasına sahip olduğunu hatırlatmak lazım. Bu sertifika, su sıçramalarına karşı telefona koruma sağlıyor. Yani acil anlarda yardımcı olabilir, ama telefonu havuza sokmak veya musluk altında yıkamak gibi fantezilere girişmenizi önermiyoruz.

Bu arada kutu içeriğinden de bahsedelim. Telefonun kutusunda 33’lık şarj cihazı ve kablosu var. Ayrıca USB-C’li bir kulaklık da geliyor olması güzel. Ancak koruma için bir silikon kılıf yer almıyor. Bunu ayrıca temin etmeniz gerekecek.

TECNO SPARK 20 Pro+’ın Ekran Özellikleri Neler?

Evet, bu telefonun görsel açıdan en vurucu özelliklerinin başında, çift kavisli ekranın geldiğini belirtmiştik. Bu çift kavisli ekranı daha çok üst segment telefonlarda görmeye alışkınız. 15 bin lira bandında bir fiyata sahip olan SPARK 20 Pro+ üzerinde çift kavisli bir ekran görmek, kenar çerçevelerinin yok denecek kadar az olması gerçekten telefonu hem çekici kılıyor hem de kullanım anlamında deneyimi olumlu yönde etkiliyor.

Ekranın teknik değerleri ve bunun kullanıma etkileri de iyi bu arada. 6.78 inç boyutunda bir ekranı olan telefonun, çözünürlüğü 1080×2436 piksel seviyesinde. Ayrıca 120 Hz tazeleme hızına sahip ve 1000 nite kadar parlaklık sunuyor. Bu da hem kullanım noktasında akıcı bir imkanı tanıyor, hem parlak güneş ışığı altında görünürlüğü iyi seviyeye taşıyor.

AMOLED panelden oluşan ekranın sağladığı görüntü gayet iyi. Renkler oldukça canlı şekilde görüntüleniyor. Ekranı kendinize göre optimize edebiliyorsunuz. Ekran ayarları kısmında bununla ilgili çokça seçenek var. Renk stilinden renk tonlarını belirleyebilir, ekran yenileme hızını 120Hz, 60Hz veya dinamik şekilde seçebilir, göz bakımı ile mavi ışığı azaltabilirsiniz. Ayrıca parlaklığa ilişkin uyarlanabilir ve yüksek parlaklık modlarını da yine buradan ayarlayabilirsiniz.

Bu arada ekranda Corning Gorilla Glass 5 camı kullanıldığını da hatırlatalım. Bu da ekranın darbelere, düşmelere karşı dayanıklılığının yüksek olması anlamına geliyor. Elbette yine de düşürmemekte yarar var.

Parmak izi sensörü de ekrana entegre şekilde geliyor. Ayrıca ön kamera yoluyla yüz tanıma fonksiyonu da var ve bu özelliğin de fazlasıyla hızlı cevap verdiğini yeri gelmişken söyleyelim.

TECNO SPARK 20 Pro+’ın Kameraları Nasıl?

Gelelim kameralara. Dediğimiz gibi TECNO bu modelde ana kamerayı dairesel bir ka
mera adasının içine yerleştirmiş. TECNO SPARK 20 Pro+, 108 MP boyutunda ana kameraya sahip. Bu kamera 3 kat sensör içi yakınlaştırma sağlayabiliyor. Dijital olaraksa 10 kat yakınlaşma yeteneği sunuyor. Bu ikisi birleştiğinde, orta segmente göre güçlü bir yakınlaştırma yeteneği ortaya çıkıyor.

Arka kamera adasında ayrıca makro ve derinlik sensörleri de yer alıyor. Kamera adasının yanında ise flaşı görebilirsiniz. Ancak bu flaş, sade bir flaş değil, zira çok yüksek boyutta ışık yayıyor. Flaş ışıkları 4 adet ve çift ton şeklinde yerleştirilmiş. Marka buna “Süper Flaş Algoritması” ismini vermiş -ki gerçekten çok güçlü, açıp bakmanızı önermeyiz. Bir süre baktığınız her yerde ışık görüyorsunuz. Telefon ortamdaki ışığa göre spot ışığının gücünü ayarlayabiliyor. Böylece karanlık ortamda fotoğraf çekmek çok kolaylaşıyor. Ayrıca TECNO, flaş ışığına verdiği önemi, sadece arka kamerayla sınırlamamış, telefonun önünde de ön flaş ışığı yer alıyor. Bu da ön kamera ile fotoğraf çektiğinizde veya kayıt aldığınızda işinize bir hayli yarayacaktır. Özellikle Instagram ve TikTok gibi platformlara içerik üretiyorsanız, canlı yayınlar açıyorsanız bu hoşunuza gidecektir diye düşünüyoruz.

Flaşlardan bu kadar bahsetmişken, telefonun gece modu olduğundan da bahsedelim. TECNO düşük ışık senaryolarını sadece flaş ile geçmemiş. SPARK 20 Pro+’ta Süper Gece modu yer alıyor. Arayüzde bunu görebiliyorsunuz. Markanın deyimiyle telefonda, “Nonapiksel Plus” isminde bir kamera teknoloji bulunuyor. Bu teknoloji kamera piksellerinin birleşerek boyutlarının büyümesini sağlıyor. Bu sayede de tek bir pikselin ışık duyarlılığını yüzde 900 oranında artırıyor. Yaptığımız çekimlerde de güzel sonuçlar aldık, ancak sonuçların çok etkileyici durduğunu söylemesi zor, yalnız fena da değil. Telefon düşük ışıkta iyi iş çıkarıyor ancak etkilemeyi başaramıyor. Yeterli ayrıntı ve düşük gren var. Renkler de iyi görünüyor, evet ancak yüzeylerde çok sayıda ince ayrıntı kayboluyor. Işık kaynakları patlıyor, karanlık alanlar bulanıklaşabiliyor. Yine de sınıfı için güzel sonuçlar aldığını kabul etmek gerek.

Hazır kamera performansından bahsediyorken gün ışığı sonuçlarına da değinelim. Spark 20 Pro+’nun ana kamerası piksel birleştirme nedeniyle varsayılan olarak yaklaşık 12 MP’de fotoğraflar çekiyor. Çekilen fotoğraflar genellikle oldukça güzel görünüyor; bolca ayrıntı içeriyor, düşük gren ve küçük keskinleştirme detayları var. Renkler de oldukça tatmin edici. Dinamik aralık iyi, ancak elbette daha iyi de olabilirdi.

108MP fotoğraflar çekmek için arayüzdeki 108MP modunu açmanız gerekiyor. Burada dosya boyutu tabii ki büyüyecek, ancak sonuçlarda, özellikle ayrıntılara baktığınızda fark edilir bir artış göreceksiniz. Sonuçlar gayet tatmin edici.

Spark 20 Pro+’da ultra geniş kamera bulunmuyor, ancak 2MP makro kamera var. Bu kamera çöözünürlüğüne rağmen şaşırtıcı derecede kullanışlı yakın çekimler yakalayabiliyor. Yeterince ayrıntı var ve renkler güzel ve canlı şekilde çıkıyor.

Peki, SPARK 20 Pro+, selfie çekmek isteyenlere ne sunuyor? Telefonun ön kamerası, 32 MP boyutunda. Bu kamera da genel olarak iyi sonuçlar elde ediyor. Detaylara geldiğimizde ise cilt tonunu sanki doğru yakalayamıyor gibi geldi bize, ancak sonuçlara bir de siz bakın, takdir sizlerin.

Video tarafına geldiğimizde ise, ana kameranın oldukça sağlam QHD videolar çekebildiğini söyleyelim. Videolarda ayrıntı seviyesi iyi, renkler güzel görünüyor. Elbette dinamik aralık ve kontrast daha iyi olabilirdi. Hem ön hem arka kamerayla 2K çözünürlüğünde 30fps video kaydı yapabiliyor telefon. Fakat OIS desteği olmadını söyleyelim.

TECNO SPARK 20 Pro+’ın Performansı Nasıl?

Evet, SPARK 20 Pro+’ın performansını çok merak ettiğinizi tahmin ediyoruz. Markanın bu kadar özenerek tasarladığı ve Pro+ olarak da isimlendirdiği bir telefon, performans konusunda kullanıcılara ne sunuyor, şimdi hep beraber öğrenelim.

SPARK 20 Pro+, Android 14 işletim sistemiyle geliyor. Önce bunu söyleyelim. Yani gayet güncel bir telefon var elimizde. İşlemci olarak MediaTek Helio G99 Ultimate kullanılmış. 8 çekirdekli yapıda tasarlanan bu işlemci 2.2 GHz hıza çıkabilirken, günlük kullanımda, sesli veya görsel uygulamalarda ya da oyunlarda sorunsuz ve kararlı bir performans sergiliyor. Ayrıca telefona Mali-G57 MC2 entegre grafik işlemcisini de sağlıyor.

Ancak hepsi bu kadar değil. Telefonda çok güzel bir özellik var ve bu yönüyle ayrıca beğendik. Telefonda yazılım seviyesinde bir hızlandırma yeteneği bulunuyor. Aurora Engine 2.0 adı verilen yapay zeka destekli bu doping, oyunların açılış hızını yüzde 85’e, popüler uygulamaların açılış hızını ise yüzde 95’e değin artırabiliyor. En azından iddia bu yönde. İkinci bir optimizasyon ise Darwin Engine 2.0 ile geliyor. Bu yapay zeka optimizasyon motoru da oyunların kare hızlarını 8 kat artırıyor. Yine Darwin, oyun oynarken telefonun en az 4°C daha düşük ısıyla çalışmasını sağlıyor. Daha düşük ısı ise işlemcinin ve RAM’lerin daha efektif işlem yapmasına destek oluyor.

Tabii bunlar laboratuvar koşullarında ölçülmüş. Ancak biz genel kullanımda gerçekten telefonun fazlasıyla hızlı ve akıcı olduğunu gördüğümüzü söyleyebiliriz. Genel kullanımda zaten kullandığımız uygulamalarda fazlasıyla rahat çalıştığını gördüğümüz telefon, oyunlarda da fazlasıyla iyi bir performans üretiyor. Özellikle PUBG performansını fazlasıyla beğendik. HD çözünürlükte ve yüksek grafik ayarlarında akıcı bir oyun deneyimi sağlıyor. Ayrıca oyun optimizasyonunu yapabilmeniz için oyun ekranındayken bir oyun içi aracıyla performansı da belirleyebiliyorsunuz.

Buna ek olarak telefonun 8 GB RAM’i ve 8 GB’da genişletişmiş RAM desteği bulunuyor. Yani 8GB fiziksel RAM’ine, 8 GB daha sanal RAM takviyesinde bulunabiliyorsunuz. Bunu da yine ayarlardan halledebilirsiniz.

Depolama alanı ise 256 GB yer sağlıyor. Ancak dediğimiz gibi microSD kart desteği yok. 256 GB oldukça geniş bir alan elbette, yalnız yine de tüm arşivini cebinde taşımak isteyenlerin, bunun için bulut depolama çözümlerine başvurması gerekebilir.

Bu arada son olarak NFC özelliğinin de telefonda bulunduğu söyleyelim. Bu sayede kasa önünde temassız ödeme aracı olarak kullanabilirsiniz ya da en basitinden İstanbulKart’ınıza telefonunuzdan kolayca para yükleyebilirsiniz.

TECNO SPARK 20 Pro+’ın Şarjı Nasıl, Ne Kadar Dayanıyor?

Peki, telefonun pili ne kadar dayanıyor? SPARK 20 Pro+, artık telefon piyasasında standart haline gelen 5000 mAh pil kapasitesine sahip. Bugünün telefonları için donanım özelliklerini ve uygulama kullanım yoğunluklarını düşünecek olursak, yüksek kapa
siteli olarak adlandırdığımız 5000 mAh piller, lüks değil ihtiyaç haline dönüştü diyebiliriz. Bu pil kapasitesiyle normal kullanımda telefonu yaklaşık 2 gün boyunca şarj etmeden kullanabiliyorsunuz. Aktif kullanım noktasında iyi bir eşlikçi. Özellikle web dolaşımı ve video izleme deneyiminde pil tüketimini idareli yapıyor ve 12 – 13 saat boyunca dayanabiliyor. Yalnız oyun optimizasyonu konusunda eli biraz açık. 6 saat civarında bir pil performansı sunuyor.

Şarj konusunda ise 30 dakika içinde yüzde 50’yi rahatlıkla dolduruyor. Tam kapasiteye ise 70 dakika dolaylarında ulaşıyor. Yani gayet hızlı şarj olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç

Evet, geldik sonuca. SPARK 20 Pro+, başta da söylediğimiz gibi uygun fiyatına karşın şaşırtıcı yeteneklere sahip bir telefon olmuş. Çift kavisli ekran tasarımıyla Premium bir telefon görünümü sunan cihaz, performansı, performans iyileştirmeleri, kameraları, ekranı, pil ömrü ve hatta stereo hoparlörleriyle orta segmentte amiral gemisi izleri taşıyor. Genel kalite açısından çok sağlam bulduk doğrusu. Bu anlamda 15 bin TL’lik fiyat etiketini de göz önüne aldığımızda, kolaylıkla önerebileceğimiz bir telefon oluyor.

Not: Bu incelemedeki ürün Tecno Mobile Türkiye tarafından tedarik edilmiştir.