Bizi ikna etme çabalarının sefalet düzeyinden de rahatlıkla anlaşıldığı şekilde “Seküler hayat tarzının önerdiği sınırsızlık artık duvara dayandı, gidecek bir yer yok” dediğimiz yere geldik.
Bu, burada bir dursun.
Bir süredir gerçek hayatta da, youtube’da da yaygınlaşan stand-upları izliyorum. Seküler hayat tarzının bir başka sınırsızlık önerisi olan “ofansif mizah” kavramının ardına sığınan bir takım zevat annesinin saflıklarını, annesiyle babasının kendisini nasıl yaptığını, kendisinin o işi nasıl yaptığını, dinini, mezhebini, cinsiyetini, ülkesini, aklınıza gelebilecek her şeyi ama her şeyi sarakaya alarak para kazanmaya çalışıyor. Eşiyle karşılıklı program yapıp porno filmler üzerine uzun uzun konuşan mı ararsanız, yaşadığı BDSM deneyimini anlatan mı ararsanız, jinekoloji muayenesinin bütün detaylarından komedi çıkaran mı ararsanız, mastürbasyon şakası yapan mı ararsanız… Hepsi var.
Hadi gelin bir başka patikaya. 15 milyona yakın aktif kullanıcısı olan Roblox isimli bir oyun yasaklandı bundan iki ay kadar önce. Aileler, çocuklarına video çektirip “Roblox’a özgürlük” kampanyası yaptılar. Ağırlıklı olarak 10-15 yaş aralığındaki çocukların oynadığı Roblox’ta oyunlar aracılığıyla neler anlatılıyordu peki?
Nasıl işkence yapılabileceği,
nasıl insan öldürülebileceği, vesaire…
Hadi gelin bir başka patikaya. Ümit Özdağ’ın faşist yavrularının ve daha da beterlerinin örgütlendiği telegram gruplarında neler konuşuluyor dersiniz? Mültecilerin nasıl dövülebileceği, evlerinin hangi yöntemlerle yakılabileceği vesaire…
Hadi gelin bir başka patikaya. Discord denilen uygulama süreç içerisinde her türden siber zorbalığa açık, 13-14 yaşındaki kızların çırılçıplak fotoğraf çekmeye zorlandığı bir yere dönüştü.
Hadi gelin bir başka patikaya. Çok namlı bir kolejin yedinci sınıfında okuyan öğrencilerin whatsapp gruplarında birbirlerine “nude” tabir edilen çıplak fotoğraflar atmasından rahatsız olan okul idaresi bu durumu velilere açtığında velilerden aldığı cevap şu: “Çocuğum ne yapacağını size mi soracak? Dilediğini yapar.”
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama gereksiz… Dünyanın yaşadığı post-modern deneyime eklemlenen kapitalizm son 35-40 yıldır hepimize tek bir komut yerleştirmeye çabalıyor: “Sınırsızsınız.”
“Beğenmiyor musun? O halde değiştir!” ile başlayan sınırsızlık anlatısı “Cinsiyetini, aileni, kendini, dinini, dilini, vatanını, beğenmediğin her şeyi değiştirebilirsin” dedi insanlara. Ardından malum “Başarabilirsin” aşaması geldi. Başarıyı mutlaklaştırıp putlaştıran ve başarmak için her şeyin yapılabilir olduğunu savunan bu anlatı da işini gördükten sonra “sensin” aşamasına geçildi. “Her şeyin başladığı yer de bittiği yer de sensin. Senin, sen olman dışında hiçbir gerçekliğe itibar etmemelisin. Kim ne anlatırsa anlatsın, kim seninle ilgili hangi kaygıyı taşırsa taşısın önemli olan senin ne hissettiğin, kendini nasıl gerçekleştir-diğindir” diye diye gelindi “sınırsızlık” fikrine.
Sınırsızlık. Yani, hiçbir şeyle mukayyet olmayan kayıtsız bir serbestlik biçimi. Yani özgürlüğü hiçbir sorumlulukla bitiştirmeyen bir saçma sapanlık hali. Kimseye “Haddini bil” dememek. Kimseye
“Sınırını aşıyorsun” cümlesini kuramamak.
Bugün gelinen noktada seküler hayat tarzının tüm dünyaya ve Türkiye’ye önerdiği şeylerin toplamı, toplumda bir “Nerede duracağını bilememe hali” oluşturdu. “Madem sınırsızım, bir kızı altı parçaya bölüp onu surlardan aşağı atabilirim” de dâhil buna, “madem sınırsızım, bir çocukla da cinsellik yaşayabilirim” de dâhil, “madem sınırsızım, Nazi olup mülteci yakabilirim” de dâhil. Sakın ama sakın şu “özgürlük, başkasına zarar vermeden yapabileceğimiz her şeydir” saçmalığını koymayın önüme. O saçmalık geride kalalı çok oluyor çünkü sınırsızlık fikri dünyadaki hemen herkesten empati duygusunu söküp aldı.
Bu da burada bir dursun.
Bugün gelinen noktada çocuklarımız, dijital dünya tarafından yetiştirilen, bizim üzerlerinde hiçbir söz sahibi olmadığımız “sanal karakterler”e dönüştü.
Şimdi bunun, içine “tedhiş”in de dâhil olduğu sonuçlarıyla yüzleşiyoruz.
Bu yüzleşmeyi sağlıklı şekilde yapamayalım diye küresel kültür endüstrisinin hık deyicileri de yine devrede. Meseleyi sağlıklı şekilde konuşamayalım diye inisiyatif alıyorlar. Tarkan’a “dünyadaki bütün kötülükler erkeklerin yüzünden oluyor, erkekliğimden utanıyorum” yazdırıyorlar, Hande Yener’e “tecavüzcülerin, sapıkların idam edilmesine de,
hadım edilmesine de karşıyım” dedirtiyorlar.
Başa döneyim.
Seküler hayat tarzının dayandığı duvarı, elimizdeki her şeyi sakince yere bırakıp konuşmak zorundayız. “Seçmeli kimlik” anlatısı ile “sınırsızlık” fikrinden hızla vazgeçebileceğimiz
bir hayat üzerine derin
derin düşünmeye
başlamak zorundayız.
Geçenlerde okuduğum ve üzerine epeyce düşündüğüm bir tweet vardı. “Sonunda yalvararak ‘şu Muhammed (s.a.v.)’in dininde ne varsa biz onu istiyoruz’ diyeceksiniz” yazmıştı şimdi adını hatırlamadığım bir kullanıcı. İşe buradan yani aslında “kadim hikmet penceresi”nden başlamayacak her türlü ıslah girişiminin sonucu sadece hüsran olacaktır. Çünkü modern anlatının “insan”ı artık tükenmiştir. Soyu da nesli de tehlike altındadır. Lütfen bunu bir düşünelim.